29 Eylül 2008 Pazartesi

Oruç Ülkesi Sezai Karakoç

Sezai Karakoç* / Oruç Ülkesi

Ay gelip ramazanı getirdiğini müjdelediğinde ne kadar sevinsek azdır. Bize Müslümanlığımızın daha bir güçlenip ilerideki yıllara geçeceğinin garantisini getirmiştir çünkü. Bize, gündüzü ve geceyi tüm anlamıyla getirmiştir.


Oruç, metafizik âleme açılan pencerelerin ortamıdır mümin için. Fizik karartıların gönül ışığıyla silinişi. Öteleri görüş ve ötelere eriş, maddi perdelerin inceltile inceltile öteyi gösterir hale getirilişi.

Oruç, yaşadığımız günlük ve gündelik hayatı adeta bir rüyayta çeviren mutluluk anaharı. Anatlanan gün demek oruç ayının gündüzü. Yerçekiminin etkisinin kayboluşu sanki benliğimiz ve eşyamız üzerinde. Namazla, duayla birleşince oruç, büsbütün renklenmiş ve güçlenmiş olarak bizi, fizikötesi donanımların yıldızlı harmanisine bürür.Kalbimiz, islâmın kişi için tayin ettiği edimlerle mümin kalbi haline gelir.

Oruçla, namazla, hac ve zekâtla, kalb, kalb olur. İnanç, kalbde bu tür tecrübelerin tekrarıyla kökleşir. İnançtan davranışa, davranıştan inanca sürekli bir akış, oruç, namaz ve hac gibi ibadetlerin sağladığı bir kan dolaşımıdır. Sebepsiz değildir oruç, sbepsiz değildir namaz. Mümin kişiliğinin oluşması için temeltaşlarıdır. Bina, ruh binası bunlarla kuruludur. Maneviyatın kalesi, bunlarla yıkılmaz olur, pekişir.

Zaman, insanı hep ölüme doğru götütürken, ramazan gelir, diriliş ayı başlar. Oruç ayı insanı ölüme değil, diriliş aydınlığına götürür. Ab-ı hayatta yıkanmaya, çiğ tanesinde göğü seyretmeğe ve gökkuşağının altından geçmeğe.

Oruçsuzluk ne büyük bir boşluk olurdur, oruç zorunlu olmasaydı mümin için. Tek kişiyle başlar ve biterdi o. Oysa, ramazanda tüm Müslümanların bir ay oruç tutması, orucu toplum olayı haline getiriyor. Somut hale geliyor toplum ortasında oruç anıtı.Tabiatı daha iyi hissetmek ve dinlemek, onun söylemek istediğini daha iyi anlamak için oruç mucizesine sahiptir Müslüman.

Kavramların yeniden yoklanması, tanımların yeniden yapılması içinm çıkarılmış bir davetiye gibidir oruç gündüzleri ve geceleri. Ve her yıl zayıflayan toplumun din bağı, yeniden güçlenir onunla. Dinin kası ve damarları çalışır hale gelir.

Oruç, insanı, yeniden varolma, yeniden yapılanma, yoğrulma yolunda bir ay süren bir çileye tâbi tutar. Riyazetlerin en güzeli, en ilâhisi, en içlisidir o.

Oruç, ruhun, madde üzerindeki zaferini ilân için verdiği bir savaşın adıdır. Zorludur bu savaş. Sonunda, hasat derlenir bu iradenin savrulduğu harmandan.Hırsla, ihtirasla dünyaya bağlanmanın, adeta ahireti unutmanın mevsimlerinin geçtiğini, din gününün geldiğini ilân eden bir sancaktır çekilmiş insanlık ufku burçlarına oruç.

Oruç, dereceler halinde, belli sürelerde dünyanın tatil edilmesi demektir insan için. Ve ahiretin Örtülerinin kat kat açılması demek. Süreklice bir gidiş geliş, bir med cezir dünya ile ahiret arasında. İnsan, bu gidiş gelişledir ki en büyük ilerlemesini yapacaktır ruh ve maneviyat alanında.

Çağımız, sadece maddi sağlığa önem veren bir çağ. –gerçi o da bugün hiçbir çağda olamayacak kadar tehlikeyle karşı karşıya.- ruh sağlığı, beden sağlığından önce gelir. Çünkü: beden sağlığına dikkati de, ancak ruh sağlığı olanlar gösterecektir. Oruç, beden sağlığı için de tükenmez bir sıhhat hazinesi gibi etkide bulunmaktadır. Gıdaların tazelenen idraklerle alınması, herhalde vücudun dirilişinde birinci uyarı ve bilinç yerine geçecektir.Ay gelip ramazanı getirdiğini müjdelediğinde ne kadar sevinsek azdır. Bize Müslümanlığımızın daha bir güçlenip ilerideki yıllara geçeceğinin garantisini getirmiştir çünkü. Bize, gündüzü ve geceyi tüm anlamıyla getirmiştir. Namazları, sabırları ve şükürleri, hamdleri getirmiştir. Rızkı, rızk düşüncesini ve tevekkülü getirmiştir. Nimet fikrine erdirmiştir bizi.

Oruçla namaz arasında da büyük yakınlık vardır. Sanki namaz, orucun, insan uzuvlarına yerleşmiş bir ruh olarak, kımıldamış ve kanatlanışından meydana gelmektedir. Oruç da, namazın süzüle süzüle bir buğu olup ruh, beyin ve kalbi tutmasıyla oluşmakta. Bunun için adeta birbirine aşıktırlar. Birbirlerini çağırıp dururlar hep her bahaneyle.

Ruh, oruç ülkesinde büyümenin sırrını keşfeder.



* Sezai Karakoç : 1933’de Diyarbakır/Ergani’de doğdu. İlkokulu Ergani’de, ortaokulu Diyarbakır ve Maraş’ta, liseyi Gaziantep’te okudu. Lise sonda Necip Fazıl Kısakürek’le tanıştı. Burslu öğrenci olarak girdiği Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni 1955’de bitirdi. 1959-1965 yılları arasında Maliye Müfettiş Yardımcılığı ve Gelirler Kontrolörlüğü görevlerinde bulundu. 1967 yılında İslamın Dirilişi ve Yazılar adlı kitaplarından dolayı yargılandı. Büyük Doğu, Hisar, Akpınar, Dernek, Düşünen Adam, A dergilerinde deneme ve şiirler, Yeni İstanbul, Sabah ve Milli Gazete’de fıkra yazıları yayımlayan Sezai Karakoç, mart-nisan 1960’ta iki, mart 1966 - mart 1967’de oniki, ekim 1969 - ocak 1971’de onaltı sayı olmak üzere Diriliş dergisini yayımladı. 1974’ten itibaren düzenli olarak 18 sayı yayınlanan, 1976’dan itibaren gazete biçiminde çıkan Diriliş dergisi yerli düşünce ve edebiyatın en önemli dergilerinden biri oldu. 1977-78, 1980 ve 1983 yıllarında da yayımlanan Diriliş, son olarak 1987-1993 arası altı yıl haftalık olarak yayımlanmıştır. Diriliş Dergisi, gerek edebiyatımız gerekse fikir ve kültür hayatımız için bir okul olmuş, çok sayıda aydın ve sanatçı yetiştirmiştir.1990 Diriliş Partisi’ni kuran Sezai Karakoç, 1997 yılında Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılışına kadar da bu partinin genel başkanlığını yürüttü. ESERLERİŞiir Kitapları: Körfez,Şahdamar,Hızırla Kırk Saat,Sesler,Taha’nın Kitabı,Gül Muştusu,Zamana Adanmış Sözler,Leyla ile Mecnun, Mona Rosa.Araştırma ve Fikir Kitapları: Yunus Emre, Mevlana, Mehmet Akif, İslam’ın dirilişi, İslam Toplumunun Ekonomik Strüktürü, Ölümden Sonra Kalkış, Mağara ve Işık.Hikaye Kitapları:Hikayeler I - Meydan Ortaya Çıktığında (1978), Hikayeler II - Portreler (1982)