11 Şubat 2010 Perşembe

--- G A Z Z E GECESİ --- 17.OCAK.2010

"Gazze İzlenimleri Gecesi"
17 Ocak 2010 - Pazar

Memur-Sen Kilis İl Temsilciliği ile KİLİS İNSANİ YARDIM DERNEĞİ tarafından Kilis Öğretmenevi konferans salonunda "Gazze İzlenimleri Gecesi" tertip edildi.
5 Aralık 2009 tarihinde Londra-İngiltere’den yola çıkan
"Filistin’e Yol- Açık Konvoyu" Türkiye'yi İSTANBUL-ANKARA-KONRA ADANA-GAZİANTEP güzergahından boydan boya geçtikten sonra Kilis’te bulunan Öncüpınar Sınır Kapısından geçerek Suriye Ürdün ve Mısır'ı geçerek Gazze’ye ulaştı.
Kilis İnsanı Yardım Derneği de
Filistin gönüllülerinden oluşan 7 kişilik bir grup ile KİLİS'te toplanan yardımlarla alınan
FORD TRANSİT marka bir "O" araç ile
konvoya katılarak Gazze'ye gittiler.
Kilis’ten yola çıkan grupta;
  • Orhan Aydın,
  • Eyüp Baykal,
  • Necmettin Şekeroğlu,
  • Mehmet Merkepçioğlu,
  • Av. Hüseyin Külekçioğlu,
  • Mehmet Metin Şentiryaki,
  • K.Uğur Ünler bulundular.
    Geceye katılan
  • Memur-Sen İl Temsilcisi Bekir Şen
  • "İsrail’in bölgede uyguladıkları politikayı tasvip etmediklerini ayrıca yardımların ulaştırılması noktasında Mısır Hükümetinin takındığı tavrı eleştirdi. Ortadoğu’nun geleceği açısından hiçbir Arap ülkesinin liderinin İsrail’e karşı sesinin yüksek bir şekilde çıkmadığını " belirten Bekir Şen "yalnız ülkemizin Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın yüksek sesisin çıktığını" ifade etti. Filistin’e yola çıkan gurubun gönülleri fethettiğini belirten Şen bundan sonraki MART 2010 da gemi ile yapılacak yardımlar için elimizi daha çabuk tutmamız gerektiğini bildirdi.
    İHH Kilis Temsilcisi Orhan Aydın Filistin Konvoyundaki izlenimlerini anlatırken; "
    Çileli bir yolculuğa çıkacağımızı biliyorduk.Ancak çile bu tür hayır işlerinde insanların umurunda olmaması gereken bir olay" dedi. Gazze’de İnsanların kendilerini coşkulu bir şekilde karşıladıklarını bildiren Aydın "bizler bu hayır yarışında yarışmaya devam edeceğiz. İşte yakın zamanda Maret 2010 da inşallah İHH Genel Merkezinin organize ettiği konvoy 5 gemi ile yola çıkacak ve bu sefer İsrail’in ablukasını yararak Filistin’e ulaşacağız" dedi.
    Her katılımcının ayrı ayrı söz aldığı gecede Mısır hükümetinin Ariş limanında yardım konvoyunda bulunan insanlara zor kullandıklarını sınır kapısından geçiş yaptırmamak için her türlü eziyeti çektirdiklerini bildirdiler.

Bilindiği gibi Mısır askerleri ve bir kısım sivil görünümlü kimseler konvoyu taş yağmuruna tutmuş ve atılan taşlardan dolayı Kilis'ten giden bazı gönüllüler dahil yaralanan insanlar olmuştu.
Gecede katılımcılar birer konuşma yaparak halkı konvoy ve Gazze hakkında bilgilendirdiler.
Ayrıca sinevizyon ve slayt gösterileri yapıldı.
İsrail’in yaptığı saldırılar ve yolculuk esnasında konvoyda çekilen fotoğraflar sinevizyon ve slayt olarak gösterildi.

FİLİSTİN İÇİN AÇIK ARTTIRMA:
Kilis-Gazze izlenimleri gecesinde
ayrıca geliri filistin konvoyu ile yardıma eklenmek üzere
açık artırma ile satış yapıldı.
Gazze Hükumeti Başbakanı İsmail Heniye’nin imzalamış olduğu atkı
açık artırma ile satışa çıkartıldı.
Oldukça iddialı geçen açık artırmada atkı İslahiye'den gelen bir misafirin SON 3.000 lira teklifi ile satıldı.
Atkıdan elde edilen gelirin
Gazze'ye gönderileceği de açıklandı.
...................................................................İŞTE GECENİN VİDEOLARI..........................................

FİLİSTİN-GAZZE'YE YARDIM İÇİN
MART 2010 DA YAPILACAK
GEMİ SEFERİNE SEN DE YARDIMLARINLA KATILABİLİRSİN...

2 Mayıs 2009 Cumartesi

MECİT AŞİROĞLU - AĞIT VE KASİDE





MECİT AŞİROĞLU KASİDE OKUYOR

Kunduracı Şükrü Elçi Hoca'nın öğrettiği Hüseyni makamında...

28 Nisan 2009 Salı

Niyazi Külekçioğlu'nun Unutulmaz Kasidesi


NİYAZİ KÜLEKÇİOĞLU'NUN

UNUTULMAZ KASİDESİ

Parçalı ve eski telefon görüntüleri olduğu
için biraz zayıf ama olsun bir hatıra...









10 Nisan 2009 Cuma

SURİYE... BUSRA ES-ŞAM VE DARAA GEZİSİ

BUSRA

Bursa, Şam’ın 140 km güneyinde, Suriye’nin Ürdün sınırına 10 km uzaklıktaki antik bir kenttir.



Nebatiler tarafından kurulduğu bilinir ama Roma döneminde dünyada tanınmıştır.

1174 yılında Selahaddin Eyyubi idaresine geçen kent, bir daha Hıristiyan idaresine düşmemiştir. Şimdi sadece Müslüman nüfusun yaşadığı bu şehre meşhur seyyah Evliya Çelebi’nin seyahatnamesinde de rastlamak mümkün. Seyahatnamede "Busra 300 haneli ve camili mamur bir köydür" diyen Evliya Çelebi’nin aktardığına göre Anadolu’nun değişik yerlerindeki Türkmen aşiretleri kışı geçirmek için buraya gelirlermiş.


SELAHADDİN-İ EYYUBİ’nin yaptırdığı KALE içinde sadece antik bir tiyatronun bulunması bizi oldukça düşündürmüştü... Dünyada amfi tiyatrolar arasında en iyi ve güzel korunmuş olarak kabul ediliyor. Roma sanatını dimdik temsil eden BUSRA ROMA AMFİ TİYATROSU bugün hala yeniymiş gibi o günlerin ihtişamına şahitlik etmekte bu kalışını ise Selahaddin-i Eyyubi’ye borçludur. 15 bin seyirci alabilen ünlü Roma tiyatrosu 2.yüzyılda inşa edilmiş. Sahne duvarı 45 m. yüksekliğinde ve 8 m. enindedir.





Busra Selahaddin-i Eyyubi tarafından fethedildiğinde kale ihtiyacı ve Haçlıların hücumundan daha iyi korunsun diye şehri tahkim ve imar ettirmiş. Bu tahkim kapsamında Roma-Bizans döneminden kalma antik tiyatro kaleye çevrilmiş. İşin en ilginç tarafı bu antik şehrin hiç bir korumaya alınmamış olması.

Roma ve Bizans kalıntılar büyük bir alana yayılmış ve çoğunlukla bakımsız. Restore edilmemiş ve kısmen insanlarca halen kullanılıyor. Her tür suiistimale açık ve korumasız durumda.


Roma medeniyetinin zirvede yaşandığı dönemlere ait içinde deniz savaş oyunlarının tertip edildiği daha sonra da SULAMA HAVUZU olarak kullanılan bir havuz halen ayakta ama mevsim itibariyle kuruduğu için boş durumda… Bu bile gezenleri büyülüyor.



Yine harabelerdeki KRAL YOLU denen taşlı yol sizi o günlere götürmekte.





Busra’nın kalıntıları arasında HİPODROM, halkın Babü’l Kandil ve Bab al Hawa dediği ZAFER TAKLARI, Selçuklulardan kalma hamamlar, bir katedral, üç kilise (Sts. Sergius, Bacchus and Leontus Cathedral), rahip Bahira’ya izafe edilen kilise hala ayakta…
Busra bir zamanlar Hıristiyanlığın önemli merkezlerinden biriymiş. Büyük Constantinus zamanında (306-337) önce piskoposluk merkezi haline getirilmiş. Daha sonra Antakya patrikliğine bağlanarak Arabistan başpiskoposluğunun merkezi olmuş.
Busra şehrinin en önemli özelliği Hz Muhammed’in 12 yaşındayken ticaret kervanı ile buraya gelmiş ve Rahip Bahira ile burada karşılaşmış olmasıdır. Hz. Peygamberin ayak bastığı yerlerde gezmek ayrı bir manevi coşkunluk katıyor insana. Biz en çok Rahip Bahira’nın kilisesini merak ediyor ve çocuk rehberlerin yardımı ile hemen buluyoruz.


Busra, Mekke’ye hacca develerle gidildiği zamanlarda da önemli bir buluşma noktası olarak kullanılmış. Kuzeyden gelen hac kervanları geride kalanların yetişmesi için Busra’da konaklarmış. Selçuklu döneminden kalan han ve hamam kalıntıları da şehrin özellikle görülmesi gereken yerlerinden. Aslında bunlara kalıntı demek de pek mümkün değil, çünkü binaların büyük kısmı halen iyi durumda.

Hz Peygamber’in konakladığı yer şu anda bir mescit. HZ. FATIMA MESCİDİ vakitler dışında kapalı ve oldukça da küçük bir mahalle mescidi gibi…

İslam eserleri bakımında da zengin olduğu dikkatlerden kaçmayan kentte bulunan Hz. ÖMER CAMİİ, Peygamber Efendimizin bir çocuk olarak geldiği kervanın konakladığı yere H.632-634 de yapılan mescidin adıdır.


Emeviler dönemine ait muhteşem eserlerden biri olan Arouss Camii de denen bu en eski kare minareli cami kendi türünde tek. İslam'ın ilk günlerinden kalmış ve onun ilk formunu korur. Ne yazık ki bu eseri yeterince tanıyamadan Busra’dan ayrılıyoruz.


MABRAK veya MUBAREK MESCİDİ denen ve içinde peygamberimizin oturduğu taş ve ayak izinin olduğu iddia edilen mescide de giremiyor ve bulamıyoruz.

Busra asıl anlam ve önemini Peygamberimizin bu beldeyi şereflendirmesiyle kazanır.


İŞTE SİZ DE İLGİNÇ GELECEK KISSA:
Peygamberimizin bakımını üstlenen amcası Ebu Talip ticaret için yeğeni yanında Busra’ya ulaşmışlardır. Bu arada bir bulut takip etmiştir kervanı taa Busra girişine kadar. Kervandaki develer manastırın ilerisindeki kuru ağaçların dibine çöker. Kuru ağaçlar yaprak açmaya ve gölge yapmaya başlar. Rahip Bahira manastırın penceresinden hadiseyi seyrederken dudaklarından şu cümleler dökülür:
"Vallahi bu ağacın gölgesine önemsiz biri oturmuş değildir."
Kervan şehre girince bulut sıcak bir yaz günü tüm şehri kaplar.
Rahip Bahira manastırın yüz metre ilerisinde konaklayan kervana haber gönderir ve onları misafir etmek istediğini bildirir. Kervandaki herkesin katılmasını arzu eder. Herkes gelir davete ve bir kişi bırakılır kervana nöbetçi olarak. Rahip Bahira misafirleri gözden geçirir, aradığı yoktur. Çünkü bu ziyafeti nöbetçi bırakılan kişi için vermiştir aslında.
"Eksiğiniz var" deyince
Ebu Talip "Bir çocuk bıraktık nöbet tutması için" der.
Bahira yardımcılarından birini vazifelendirir o iş için ve nöbet tutan çocuk mabede yemeğe getirtilir.
Rahip yaklaşır "Hubel’in adıyla yemek alır mısın?" der.
Çocuk "Ben onlardan nefret ederim. Bir daha dersen yemeğini yemem."cevabıyla şok eder Rahibi.
Bu hayret onun ömrünü hep aramakla geçirmenin ve aradığını son demlerinde bulmanın sevinç hayretidir.
Rahip, Ebu Talip’i çağırır bir köşeye ve "Bu senin neyin olur?"diye sorar.
Ebu Talip "Oğlumdur"deyince,
Rahip "Hayır sen yalan söylüyorsun, bunun babası doğmadan ölmüş olmalı."der.
Ebu Talip "Sen nereden biliyorsun, bu ilk defa geliyor buralara."deyince
Bahira "Bunu Şam’a götürme. Yahudi alimler bunun peygamber olacağını bilirler buna zarar verirler."der.
Ebu Talip, oracıkta kervandaki bütün mallarını satıp gerisin geriye Mekke’ye döner.
Bahira aslında meşhurdur. Günümüzde anladığımız manada rahiplik yapan biri değildir. O zaman Roma’nın iki önemli başpiskoposluk merkezi vardı. Biri Istanbul, diğeri de Busra idi. Işte Bahira o iki başpiskopostan biridir.

Bir başka kıssaya göre Bahira Peygamberimize ilk iman edendir. Ebu Talip’e iade-i ziyarette bulunmak ve Peygamberimizin son durumunu öğrenmek niyetiyle Mekke’ye gelir. Yahudiler de ahir zaman peygamberi olarak Hz. Muhammed (s.a.v)’den şüphelenmekte ve onu takip etmektedirler.
Söylendiğine göre Yahudiler Bahira’yı öldürmek isterler. Suçu Ebu Talip’e yükleyip Romalıların intikam almasını ve onları yok etmesini isterler.
Ebu Talip’in hançerini çalar ve gece yarısı Bahira’yı yatağında uyurken yaralarlar. Öldüğünü sanıp kaçarlar. Bahira henüz ölmemiştir. Bu olay Peygamberimizin başına bela olmasın diye Bahira kimselere görünmeden gizlice Mekke’yi terk eder ve bir daha da Bahira’dan bir haber alınmaz.


Işte Busra Peygamberimize ilk iman mekanı olma şerefine nail olan bir kenttir.

Kale çevresinde el sanat ürünlerini yapan ve satan yerler de var. Bahçeli bir evde dokumacılık yapan usta ve eski bir işyerinde resim atölyesinde çalışan ressamla tanışıyoruz.

SELAHADDİN EYYÜBİ nin yaptırdığı BUSRA KALESİNE dolayısıyla BUSRA ANTİK TİYATROSUNA girmek için Türk, Müslüman hatta Gazze gönüllüsü olmamızı belirtmemize rağmen yabancı tarifesi ödemek zorundayız. Bize ağır gelse de girince bunu hak ettiğini anlıyoruz. İncelikle tarihi tiyatroya dokunulmadan kale yapılmış…


Tiyatrodaki ses akustiği çok kaliteli… Tiyatroda herkes herkese sesleniyor maksat sesin yankısını bir daha görmek. Şahane resimler çekiliyor bu sırada.
Bizden önce gelmiş bulunan öğrenci gurubuna genç ve aktif olan öğretmenleri ilahi okuyarak, salâvat getirterek, def ve alkışlarla ses düzenini öğretmeye - göstermeye çalışıyor.



İçerde karşılaştığımız 2. gurup ise biz onlara sahip çıkmadan bize sahip çıkıp tebrik ediyorlar. Şaşırıyoruz önce ama bizim “Gazze Gönüllüleri” olduğumuzu boynumuzdaki Filistin bayraklı atkılarımız ele veriyor. Onlar da atkılarımıza bakıp birbirlerine gösterdikçe anlıyoruz.


Konuşunca BAŞBAKANIMIZ R.T.ERDOĞAN’ın Gazze’ye sahip çıkışından ve DAVOS ZİRVESİNDEKİ haklı tepkisinden aşırı memnuniyet duyan Batı Şeria’dan gelen Filistinli kardeşlerimiz olduğunu da öğreniyoruz. Birlikte resimler çektirip dualar ediyor ve ayrılıyoruz. Sonra nedendir bir Filistinli genç hanım yanındaki yaşlı kadının da teşvikiyle gitmişken geri gelip bizimle tek başına diğer Filistinliler olmadan resim çektiriyor… Bizler gülüşürken bir arkadaşımız da bizi çekiyor.

Kaleden çıkıp otoparka aracımıza gittiğimizde öğrenci gurubun da orada olduğunu görüyoruz onlar da bize çok sıcak davranıyorlar ve çay ikramlarını seve seve kabul ediyoruz. Biz de onlara böreklerimizden ikram ediyoruz. Kardeşlik daha bir pekişiyor. Birbirimize hiç de yabancı değiliz.


Yeni öğrenci gurupları geliyor. Akıllı uslu öğrenciler topluca geziye yönelirken bazı gençler kız arkadaşları ile aslında gezi için değil de arkadaşı ile yalnız kalmak için gelmiş olmalı ki guruptan hemen kopup ikili gezmeye başlıyor.

Cuma saati yakın olduğundan Busra kenti içindeki Ebubekir Sıddık Camii’ne gidiyoruz. Cumaya gelen kadife giyimli bayanlar da dikkatimizi çekiyor. Kadınların cumaya geleneği Türkiye’nin aksine daha kaybolmamış.

Gazze’ye dua, Siyonist İsrail’e lanet edilen uzun bir hutbeden sonra Cuma namazı kılınıyor ve bir de ISTISKA NAMAZI ( yağmur duası namazı )’na davet ediliyoruz. Ama yola çıkmak lazım…

DARAA

Ürdün sınırına tel örgüler kadar bitişik, iki sınır kapısı bulunan ve Şam’a 100 km olan DARAA’ya gidiyoruz.
Daraa’da kısa şehir turundan sonra tarihi en önemli camisi olan Hz Ömer Camii’ne gidiyoruz. Bu arada şehri ikiye ayıran vadinin üstündeki iki köprünün birinden geçerek ulaştığımız bu cami Emeviler dönemine ait ve Eyyübiler döneminde de tadilat görmüş oldukça eski. Kare minareli ve basık taş yapılı camide sütun başlıkları ile antik eserlerden alındığını gösteriyor. Hiçbir kompleks taşımadan bugünün Müslümanına inatla…


Namaz vaktini beklerken uykusuz arkadaşlar arabada uyurken kalanlarımız cami bahçesinde gelip geçenlerin hayret içeren bakışları altında çay demleyip içiyoruz. Bu arada cami girişindeki abdesthane ve içinden girilen tuvalete ayakkabı çıkarılıp içerde terlik giyilerek giriliyor. İnsanlar cami avlusunda da yalınayak dolaşıp bizi şaşırtıyor.


Vakit yaklaşınca ikindi vaktinin cemaati yavaş yavaş geliyor, rüzgar batı kapısını çarpıyor ama kadınlar yine kadife kıyafetleri ile diğer kapıdan gelip içeri giriyorlar. Kadınlar girdiği kapıyı rüzgar her seferinde kapatmasına rağmen yeniden açıyor… Kadınlar Cuma günü vakit namazlarına da geliyor demek ki.

Ömer Camiinin yanında caddenin diğer tarafında başka kalıntılar ve tarihi eserler de görülüyor ama yer ile yeksan… Daraa’da başkaca tarihi bir eser de yok.


DOSTLARLA SURİYE'YE ZİYARET GÜNLERİ

Siyonist İsrail’in Filistin Gazze’de yaptığı katliama tepkiler devam ederken Suriye ve Ürdün’ün tepki ve yaklaşımlarını çok merak eden birkaç arkadaş olarak bu yerlere bir geziye karar veriyoruz. Kısa bir hazırlıkla hepimiz boynumuza Filistin bayraklı atkılarımızı alıp bir minibüsle yola çıkıyoruz.
21:30 da Kilis ten yola çıkan ekibimiz 22:00 da TÜRKİYE - KİLİS - ÖNCÜPINAR SINIR KAPISI’ndaki kontrollerden ve yurt dışı çıkış harcı olan 15 TL yi yatırdıktan sonra Türkiye’yi terk ediyoruz.
Ara bölgeyi geçtikten sonra SURİYE-AZEZ-ES SELAME SINIR KAPISI’ndan SURİYE ARAP CUMHURİYETİ’NE giriyoruz.
Gümrükteki görevliler aracın sigortası dışında aracımız dizel yakıt kullandığından bize 100 $ fon yatırtıyorlar.

Ekipten bir arkadaşımın sınır vizesi için aldığı valilik yazısının tarihi geçmiş zannediliyor oysa yıl değişse de bir yıl süreli olduğu açık… Bu kolay anlaşılıyor.
Yine diğer bir arkadaşın valilik oluru havale edildiği halde onayı verilmemiş. Bunu gümrük görevlisi fark ediyor ise de üst yazının imzalı oluşunun onay yerine geçeceğini yarım Arapçamızla anlatıyoruz. Bir de Gazze gönüllüleri olduğumuzu belirtince her şey daha kolaylaşıyor. Kapıdaki görevlilerin bize olan yaklaşımı Filistin bayrağı bulunan atkılarımızı gördükten sonra çok değişiyor ve hemen giriş yapabiliyoruz.

Buradan ilk hedefimiz Şam Ümeyye (Emevi) Camii’nde sabah namazına cemaate yetişmek. Yorgun olan arkadaşlar minibüsün arkasında serili ince yatakta yatarken ekibin kalanı koltuklarda yola başlıyor. Bu arada yağmur rahmet-i rahman olarak yağıyor da yağıyor. Sanki gök delinmiş de boşalıyor.

Halep’e ulaşmadan yolda MONDİAL MARKETTEN yol alışverişi ile devam ediliyor yola… Markette herkes TC başbakanı R.T.E.’ın Davos zirvesinde zirve davranışını seyrediyor ve alkışlıyor…


Sabah namazı Şam Ümeyye (Emevi) Camii önünde durduğumuzda acele ile abdestlerimizi alıp içeri girerken bir yandan da etrafa hayretlerle bakıyoruz. Bu hayretimiz hem Cuma sabah namazına halkın katılımının çok olmasından hem ışıklandırılmış mescidin güzelliğinden. Uzun kıraatlerle ve 2. rekat rükusundan sonra kunut yapılarak kılınan şahane sabah namazından sonra camide bir hareketlenme başlıyor. Camide sabah namazı vaazı başlıyor. Biz de katılıyoruz bu derse ama Arapça… Tam anlamasak da bazı ifadeleri, ayet ve hadisleri anlıyoruz. Camide bir cemaat daha var, Hz. Yahya türbesinin çevresindeler ve susup bir yaşlı adamın yüzüne bakıyorlar, birçoğunun ellerinde tespih ve vaazı da dinlemiyorlar. Anlaşılan bu bir şeyh ve etrafındakiler de müritleri.

Ardından Cami içinde bulunan YAHYA (A.S.) türbesini ziyaret edip çıkıyoruz.
Çevrede bulunan SELAHADDİN-İ EYYUBİ TÜRBESİNİ, Şehit Türk Pilotlarını mezarını ve HZ. RUKİYYE TÜRBESİNİ ziyaret ediyoruz.

Hz. Rukiye türbesindeki aşırı kalabalık, ağıtlarla dua eden ve ağlayan Şii kardeşlerimizi görünce yine şaşırıyoruz. Henüz gün doğmamış durumda ve türbe ile mescide yer yok türbe ziyaretini yaparak çıkmak zorunda kalıyoruz çünkü oturacak yer bile yok. Dışarıda türbe çevresi çarşılarda insan seli akıyor kayılıp bir bakıyoruz ama ilerlemek ne mümkün. Kısa süre sonra vazgeçip dönüyoruz.

ŞAM KALESİ BURÇLARINI ziyaretle aracımıza gidip dönüyoruz. Artık cemaatin dağılma zamanı camiye araçla gelen aileler de evlerine dönüyorlar.

Yolda sabah kahvaltısından sonra HAMA - HUMUS – BUSRA - ÜRDÜN istikametine yöneliyoruz. Dinlenen bir arkadaşımız aracı teslim alıyor ve uzun zamandır görmeyi beklediğimiz RAHİP BAHİRA’nın memleketi ve Resulullah (S.A.V.) Efendimizin Arabistan’ın kuzeyinde geldiği son nokta olan DARAA’ya bağlı Arapların deyimi ile BOSRA EŞ ŞAM (yani BUSRA)’ ya gidiyoruz.

8 Ocak 2009 Perşembe

İsrail, Filistin'i nasıl işgal etti?

14 Mayıs 1948'de bağımsız İsrail Devleti'nin kuruluşundan bu güne Filistin-İsrail haritasındaki değişim sizi de çok şaşırtacak.


BM Genel Kurulu'nun 1947'de Filistin topraklarının Araplar ve Yahudiler arasında bölünerek, Kudüs'e uluslararası statü tanınmasını onaylandı. Bu kararın ardından da 14 Mayıs 1948'de bağımsız İsrail Devleti'nin kurulduğu dünyaya açıklandı.
1947'ye kadar haritalara Filistin olarak yansıyan bölgede, geride kalan 61 yıl içerisinde dengelerin nasıl değiştiğini anlamak için aşağıdaki haritalara bakmak yeterli.
Aslında bölgede her şey 1917 yılında imzalanan ve Osmanlı'dan kopuş anlamına gelen Balfour Deklarasyonu'nun imzalanması ile başladı.

İngiliz bakan Arthur Balfour, Siyonistlerin lideri Lord Rotshild'e resmi bir mektup yazdı. Bu mektupta Balfour kendisinin ve İngiltere'nin Filistin'de bir Yahudi devleti kurulması için Siyonistleri sonuna kadar destekleyeceğini yazıyordu. Bu mektup 'Balfour Deklarasyonu' olarak tarihe geçti.
Bu deklarasyon uyarınca Yüz binlerce Yahudi Siyonizm projesi kapsamında İngiliz mandası altındaki Filistin'e göç ettiler.
Planlı Yahudi göçü ve bunun sonucunda Filistin'de Arapların 6'da 1'i kadar çoğalan Yahudi nüfusuna karşı bir tepki olarak Nisan 1920'de iki büyük Filistin ayaklanmaları yaşandı.
1947de İngiltere, Filistin sorununun çözümünü Birleşmiş Milletler'e devretti.
Birleşmiş Milletler Filistin'i iki parçaya bölüp %56.5unu Yahudilere,%43.5'unu Araplara vermeyi teklif etti. Filistin bu fikre sıcak bakmamasına rağmen, 33 ülkenin oyuyla bu plan kabul edildi.
15 Mayıs 1948de İngiltere Filistin'de mandalık yönetimini bitirmek istediğini duyurdu. Yahudi militanlar 1948 yılının Aralık ayında Filistin'in Arap köylerinde etnik temizlik başlattılar. İsrail bağımsızlığını 14 Mayıs 1948de ilan etti.
Siyonist Irgun ve Lehi örgütlerinin militanları 9 Nisan'da Deir Yasin köyünde katliam yaptıktan sonra binlerce Filistinli Lübnan, Mısır ve Batı Şeria'ya kaçtı. İsrail bağımsızlığını ilan ettikten bir gün sonra Ürdün, Mısır, Lübnan, Irak ve Suriye İsrail'e saldırdı,ama İsrail orduları onları geri püskürttü. Bu savaşlardan sonra Mısır Gazze'yi, Ürdün Kudüs etrafında küçük bir bölgeyi ve Batı Şeria'yı aldı. Bunlar Filistin'in %25iydi.
1964'de Filistin Kurtuluş Hareketi kuruldu.
5 Haziran 1967de 6 gün savaşı başladı. Orta Doğunun haritası bu savaşta değişti. Israil Gazze ve Sina yarımadasını Mısır'dan, Golan tepelerini Suriye'den aldı ve Batı Şeria ile Doğu Kudüs'ü işgal etti.
İsrail toprakları bu savaştan sonra neredeyse 2 kat büyüdü. Birleşmiş Millet bu savaştan sonra 242. kararını alıp İsrail'in bu savaşta kazandığı toprakları işgal
bir an önce çekilmelerini istedi ancak İsrail, 500.000 Filistinli'nin mülteci durumuna düştüğü bu savaş sonucunda işgal ettiği topraklardan çekilmedi.

1968'de Yaser Arafak Filistin Kurtuluş Örgütü'nün başına geçti. 1974te Yaser Arafat Birleşmiş Millet Güvenlik Konseyi'ndeki ilk konuşmasını yapıp barışçıl isteklerini vurguladı.
1977de Irgun ve Lehi örgütlerinin mirasçısı Likud, İsrail seçimlerini kazanıp iktidar partisi oldu. Likud, Israil'in bütün vaadedilmiş topraklara (Ürdün, Filistin, Irak, Suriye, Lübnan ve Mısır ile Türkiye ve İran'ın bir bölümü) yayılması gerektiğini savunuyordu. O zamanki tarım bakanı olan Ariel Şaron da Likud partisindendi.
1979de Mısırlı başkan Enver Sedat Israille barış anlaşması imzaladı ve böylece Mısır, İsrail'i tanıyan ilk Arap ülkesi oldu. Bu anlaşma çerçevesinde Gazze Filistinliler'e verildi.
1982de Ariel Şaron, İsrail-Lübnan savaşını başlattı. Falanjistlerin de desteğiyle Sabra ve Şatilla mülteci kaplarına girerek tarihin en büyük katliamlarından biri gerçekleştirildi, binlerce Filistinli sivil öldürüldü. Sabra ve Şatilla kamplarında öldürülen sivillerin görüntüleri, insanlık tarihine kapkara bir leke olarak geçti.
1982'de İsrail, Lübnan'a karşı savaş ilan etti.
1987de Gazze'de Intifada adındaki ayaklanma başladı. Kısa bir süre sonra intifada Batı Şeria'ya da yayıldı. Aynı yıl, Filistin'de Hamas, Şeyh Ahmed Yasin'in önderliğinde kuruldu. 1988de Filistin Özgürlük Topluluğu Arafat'ın liderliğinde Birleşmiş Milletlerin 242. kararını ve Filistin'de iki devlet fikrini kabul etti.
1992de Israil'de İşçi partisi iktidara gelince bir barış süreci de başlamış oldu. 1993te İsrail ve Arafat Oslo Barış Anlaşmasını imzaladırlar. Bu anlaşmanın sonucunda Arafat sürgünden kurtulup Filistin'e geri döndü. 1994te Filistin Özgürlük Harekâtı ve İsrail Kahire'de görüştü. Bu görüşmelerde yapılan
anlaşmanın sonucunda İsrail'in Gazze'nin
çoğunu ve Batı Şeria'daki Erila şehrini Filistin'e bırakmasına karar verildi.

Eylül 200'de Ariel Şaron'un Mescidi Aksayı ziyaret etmesi, Filistinliler arasında büyük bir öfkeye ve protesto gösterilerine yol açtı. Bu olay 2. İntifadanın başlangıcı oldu.
2006-2007 yılları arasında Bu kez El Fetih ve Hamas arasındaki çatışmalar gündeme demgasını vurdu. Bağımsız Filistin için mücadele eden bu iki gücün birbirine düşmesi İsrail'in de işine yaradı.
2007 yılında Arafatın ölümünden sonra yerine geçen Mahmud Abbas ile Şimon Peres, Annapolis'te bir araya geldi.
İsrail, 27 Aralık 2008'de, Yahudilerce 'düğme dikmenin' bile yasak olduğu cumartesi günü Gazze'ye 'Dökme Kurşun' adını verdiği bir operasyon başlattı. Bir hafta havadan devam eden bombardımana bir hafta sonra kara birlikleri de dahil oldu.
Dünyanın en büyük toplama kampı olarak nitelendirilen Gazze'de nüfus yoğunluğu o kadar yoğun ki bir metrekareye 5 Filistinli düşüyor.
Hamas'ı hedef aldığını iddia eden İsrail'in tonlarca bomba attığı Gazze'de ölü sayısı her geçen dakika artmakla birlikte 566'ya yükseldi. İsrail'in iddialarının aksine ölenlerin üçte biri, sivil ve çocuklardan oluşuyor.

Zaman Online

İSRAİLİ KINIYORUM...

İSRAİLİ KINIYORUM
Siyonist İsrail devleti, Gazze de tarihinin en büyük katliamını yapıyor, Filistin de kan gövdeyi götürüyor, insanlık seyrediyor.Silahsız ve savunmasız insanlara tonlarca bomba yağdırıyor Gazze kan gölüne dönmüş insanlık Seyretmekle kalsa sadece alkış tutmuyor. Şehit sayısı 300 ü yaralı sayısı 1000 i aşmış durumda.
Nerde yeryüzünün sahte insan hakları savunucuları?
Nerde kutuplarda sıkışan balinaları kurtarmak için insanlığı ayağa kaldıranlar?
Nerde katledilen bunca insanı görmezden gelen medeni Avrupa’nın sözde aydınları?
Eğer dünyanın herhangi bir yerinde bir hayvanat bahçesine yanlışlıkla bir bomba düşseydi ve orada 3-5 kedi-köpek ölseydi sözde insanlık nasıl ayağa kalkardı görürdünüz?
Bumu sizin medeniyet anlayışınız? Bumu sizin insanlık anlayışınız?
Amerika katliama destek verirken biz hala sofralarımızda pepsi-kola içiyoruz
Avrupa katliama sessiz kalırken biz hala Avrupa kompleksimizi aşamıyoruz.
Siyonist İsrail devleti yüzlerce çocuk ve kadını şehit ederken biz çamaşırlarımızı hala Ariel le yıkıyor makyajımızı avon la yapıyoruz
Televizyonlarımız hala Kemal Sunal ve Orhan Gencebay filimleri yayınlayıp bilmem ne sowlar la bizi eğlendirmeye, elimizden düşürmediğimiz gazetelerimiz magazin dünyasıyla bizi meşgul etmeye devam ediyor
Bize ne oldu da bu kadar duyarsız olduk bize ne oldu da bu kadar sorumsuz olduk
Hani bizi Kur’an kardeş ilan etmişti
Hani bizi peygamber kardeş ilan etmişti
Hani birimizin ayağına diken batsa hepimiz hissedecektik
Hani biz birbirimizi sevmedikçe iman etmiş olmayacak, iman etmedikçe de cennete giremeyecektik
Bu halimizle mi sizin yaralarınızı saracağız?
Bu halimizle mi sizin yetimlerinize sahip çıkacağız?
Bu halimizle mi sizin acılarınızı paylaşacağız?
Bu kadar duyarsız olduğumuz halde bizi affedermisin Allahım?
Dualarımız da bile kardeşlerimizi unuttuğumuz için bizi bağışlarmısın Allahım?
Yarabbi sen bu işi bize bırakma
Yarabbi sen Filistin deki Müslümanlara sahip çık
Yarabbi sen İslam düşmanlarını Kahhar ismi şerifinle kahrü perişan eyle
Sen istersen Yarabbi ebu lehebin ellerini kuruttuğun gibi Buşh’un Amerika sını da kurutursun
Sen istersen Yarabbi geçmiş kavimlere yaptığın gibi Yahudi İsrail in Siyonist rejimini başlarına çevirirsin
Sen dilersen Yarabbi mescid-i harama sahip çıktığın gibi mescid-i Aksaya da sahip çıkarsın
Sen dilersen Yarabbi İsrail askerleri üzerine ebabil kuşlarını gönderirsin
Müslüman kardeşim…!
İsraile bir şey yapmaya belki gücümüz yetmiyor ama
Gazze için yapılacak mutlaka bir şeyler vardır
Bir gün sorarsa Rabbimiz benim için ne yaptınız diye
Birgün sorarsa Rabbimiz Gazze için ne yaptınız diye
Eğer yemeklerimizin bir çeşidinden vazgeçer, eğer harcamalarımızdan azıcık kısar, eğer harçlıklarımızdan fedakarlık eder ve israflarımızdan bu aylık vazgeçer de üçbeş kuruş ayırır Filistine yardım için gönderirsek belki Rabbimize verecek küçücük bir cevabımız olur
.Ne demişti Efendimiz; Bir kötülük gördüğünüzde elinizle düzeltin, düzeltemezseniz dilinizle, dilinizle düzeltemezseniz kalbinizle buğz edin buda imanın en zayıfıdır diye.
Hani ağzındaki bir damla suyla İbrahim in ateşini söndürmeye giden kuşa sormuşlar neden? diye oda safımız belli olsun diye cevap vermiş
Bizde yeryüzündeki bu insanlık dışı savaşta safımızı belli ediyor, Filistinli Müslüman kardeşlerimizin yanında yerimizi alıyor, siyonist İsrail devletini şiddetle kınıyor ve bir an önce saldırılarına son vermesini istiyoruz
Necmettin ŞEKEROĞLU