10 Nisan 2009 Cuma

SURİYE... BUSRA ES-ŞAM VE DARAA GEZİSİ

BUSRA

Bursa, Şam’ın 140 km güneyinde, Suriye’nin Ürdün sınırına 10 km uzaklıktaki antik bir kenttir.



Nebatiler tarafından kurulduğu bilinir ama Roma döneminde dünyada tanınmıştır.

1174 yılında Selahaddin Eyyubi idaresine geçen kent, bir daha Hıristiyan idaresine düşmemiştir. Şimdi sadece Müslüman nüfusun yaşadığı bu şehre meşhur seyyah Evliya Çelebi’nin seyahatnamesinde de rastlamak mümkün. Seyahatnamede "Busra 300 haneli ve camili mamur bir köydür" diyen Evliya Çelebi’nin aktardığına göre Anadolu’nun değişik yerlerindeki Türkmen aşiretleri kışı geçirmek için buraya gelirlermiş.


SELAHADDİN-İ EYYUBİ’nin yaptırdığı KALE içinde sadece antik bir tiyatronun bulunması bizi oldukça düşündürmüştü... Dünyada amfi tiyatrolar arasında en iyi ve güzel korunmuş olarak kabul ediliyor. Roma sanatını dimdik temsil eden BUSRA ROMA AMFİ TİYATROSU bugün hala yeniymiş gibi o günlerin ihtişamına şahitlik etmekte bu kalışını ise Selahaddin-i Eyyubi’ye borçludur. 15 bin seyirci alabilen ünlü Roma tiyatrosu 2.yüzyılda inşa edilmiş. Sahne duvarı 45 m. yüksekliğinde ve 8 m. enindedir.





Busra Selahaddin-i Eyyubi tarafından fethedildiğinde kale ihtiyacı ve Haçlıların hücumundan daha iyi korunsun diye şehri tahkim ve imar ettirmiş. Bu tahkim kapsamında Roma-Bizans döneminden kalma antik tiyatro kaleye çevrilmiş. İşin en ilginç tarafı bu antik şehrin hiç bir korumaya alınmamış olması.

Roma ve Bizans kalıntılar büyük bir alana yayılmış ve çoğunlukla bakımsız. Restore edilmemiş ve kısmen insanlarca halen kullanılıyor. Her tür suiistimale açık ve korumasız durumda.


Roma medeniyetinin zirvede yaşandığı dönemlere ait içinde deniz savaş oyunlarının tertip edildiği daha sonra da SULAMA HAVUZU olarak kullanılan bir havuz halen ayakta ama mevsim itibariyle kuruduğu için boş durumda… Bu bile gezenleri büyülüyor.



Yine harabelerdeki KRAL YOLU denen taşlı yol sizi o günlere götürmekte.





Busra’nın kalıntıları arasında HİPODROM, halkın Babü’l Kandil ve Bab al Hawa dediği ZAFER TAKLARI, Selçuklulardan kalma hamamlar, bir katedral, üç kilise (Sts. Sergius, Bacchus and Leontus Cathedral), rahip Bahira’ya izafe edilen kilise hala ayakta…
Busra bir zamanlar Hıristiyanlığın önemli merkezlerinden biriymiş. Büyük Constantinus zamanında (306-337) önce piskoposluk merkezi haline getirilmiş. Daha sonra Antakya patrikliğine bağlanarak Arabistan başpiskoposluğunun merkezi olmuş.
Busra şehrinin en önemli özelliği Hz Muhammed’in 12 yaşındayken ticaret kervanı ile buraya gelmiş ve Rahip Bahira ile burada karşılaşmış olmasıdır. Hz. Peygamberin ayak bastığı yerlerde gezmek ayrı bir manevi coşkunluk katıyor insana. Biz en çok Rahip Bahira’nın kilisesini merak ediyor ve çocuk rehberlerin yardımı ile hemen buluyoruz.


Busra, Mekke’ye hacca develerle gidildiği zamanlarda da önemli bir buluşma noktası olarak kullanılmış. Kuzeyden gelen hac kervanları geride kalanların yetişmesi için Busra’da konaklarmış. Selçuklu döneminden kalan han ve hamam kalıntıları da şehrin özellikle görülmesi gereken yerlerinden. Aslında bunlara kalıntı demek de pek mümkün değil, çünkü binaların büyük kısmı halen iyi durumda.

Hz Peygamber’in konakladığı yer şu anda bir mescit. HZ. FATIMA MESCİDİ vakitler dışında kapalı ve oldukça da küçük bir mahalle mescidi gibi…

İslam eserleri bakımında da zengin olduğu dikkatlerden kaçmayan kentte bulunan Hz. ÖMER CAMİİ, Peygamber Efendimizin bir çocuk olarak geldiği kervanın konakladığı yere H.632-634 de yapılan mescidin adıdır.


Emeviler dönemine ait muhteşem eserlerden biri olan Arouss Camii de denen bu en eski kare minareli cami kendi türünde tek. İslam'ın ilk günlerinden kalmış ve onun ilk formunu korur. Ne yazık ki bu eseri yeterince tanıyamadan Busra’dan ayrılıyoruz.


MABRAK veya MUBAREK MESCİDİ denen ve içinde peygamberimizin oturduğu taş ve ayak izinin olduğu iddia edilen mescide de giremiyor ve bulamıyoruz.

Busra asıl anlam ve önemini Peygamberimizin bu beldeyi şereflendirmesiyle kazanır.


İŞTE SİZ DE İLGİNÇ GELECEK KISSA:
Peygamberimizin bakımını üstlenen amcası Ebu Talip ticaret için yeğeni yanında Busra’ya ulaşmışlardır. Bu arada bir bulut takip etmiştir kervanı taa Busra girişine kadar. Kervandaki develer manastırın ilerisindeki kuru ağaçların dibine çöker. Kuru ağaçlar yaprak açmaya ve gölge yapmaya başlar. Rahip Bahira manastırın penceresinden hadiseyi seyrederken dudaklarından şu cümleler dökülür:
"Vallahi bu ağacın gölgesine önemsiz biri oturmuş değildir."
Kervan şehre girince bulut sıcak bir yaz günü tüm şehri kaplar.
Rahip Bahira manastırın yüz metre ilerisinde konaklayan kervana haber gönderir ve onları misafir etmek istediğini bildirir. Kervandaki herkesin katılmasını arzu eder. Herkes gelir davete ve bir kişi bırakılır kervana nöbetçi olarak. Rahip Bahira misafirleri gözden geçirir, aradığı yoktur. Çünkü bu ziyafeti nöbetçi bırakılan kişi için vermiştir aslında.
"Eksiğiniz var" deyince
Ebu Talip "Bir çocuk bıraktık nöbet tutması için" der.
Bahira yardımcılarından birini vazifelendirir o iş için ve nöbet tutan çocuk mabede yemeğe getirtilir.
Rahip yaklaşır "Hubel’in adıyla yemek alır mısın?" der.
Çocuk "Ben onlardan nefret ederim. Bir daha dersen yemeğini yemem."cevabıyla şok eder Rahibi.
Bu hayret onun ömrünü hep aramakla geçirmenin ve aradığını son demlerinde bulmanın sevinç hayretidir.
Rahip, Ebu Talip’i çağırır bir köşeye ve "Bu senin neyin olur?"diye sorar.
Ebu Talip "Oğlumdur"deyince,
Rahip "Hayır sen yalan söylüyorsun, bunun babası doğmadan ölmüş olmalı."der.
Ebu Talip "Sen nereden biliyorsun, bu ilk defa geliyor buralara."deyince
Bahira "Bunu Şam’a götürme. Yahudi alimler bunun peygamber olacağını bilirler buna zarar verirler."der.
Ebu Talip, oracıkta kervandaki bütün mallarını satıp gerisin geriye Mekke’ye döner.
Bahira aslında meşhurdur. Günümüzde anladığımız manada rahiplik yapan biri değildir. O zaman Roma’nın iki önemli başpiskoposluk merkezi vardı. Biri Istanbul, diğeri de Busra idi. Işte Bahira o iki başpiskopostan biridir.

Bir başka kıssaya göre Bahira Peygamberimize ilk iman edendir. Ebu Talip’e iade-i ziyarette bulunmak ve Peygamberimizin son durumunu öğrenmek niyetiyle Mekke’ye gelir. Yahudiler de ahir zaman peygamberi olarak Hz. Muhammed (s.a.v)’den şüphelenmekte ve onu takip etmektedirler.
Söylendiğine göre Yahudiler Bahira’yı öldürmek isterler. Suçu Ebu Talip’e yükleyip Romalıların intikam almasını ve onları yok etmesini isterler.
Ebu Talip’in hançerini çalar ve gece yarısı Bahira’yı yatağında uyurken yaralarlar. Öldüğünü sanıp kaçarlar. Bahira henüz ölmemiştir. Bu olay Peygamberimizin başına bela olmasın diye Bahira kimselere görünmeden gizlice Mekke’yi terk eder ve bir daha da Bahira’dan bir haber alınmaz.


Işte Busra Peygamberimize ilk iman mekanı olma şerefine nail olan bir kenttir.

Kale çevresinde el sanat ürünlerini yapan ve satan yerler de var. Bahçeli bir evde dokumacılık yapan usta ve eski bir işyerinde resim atölyesinde çalışan ressamla tanışıyoruz.

SELAHADDİN EYYÜBİ nin yaptırdığı BUSRA KALESİNE dolayısıyla BUSRA ANTİK TİYATROSUNA girmek için Türk, Müslüman hatta Gazze gönüllüsü olmamızı belirtmemize rağmen yabancı tarifesi ödemek zorundayız. Bize ağır gelse de girince bunu hak ettiğini anlıyoruz. İncelikle tarihi tiyatroya dokunulmadan kale yapılmış…


Tiyatrodaki ses akustiği çok kaliteli… Tiyatroda herkes herkese sesleniyor maksat sesin yankısını bir daha görmek. Şahane resimler çekiliyor bu sırada.
Bizden önce gelmiş bulunan öğrenci gurubuna genç ve aktif olan öğretmenleri ilahi okuyarak, salâvat getirterek, def ve alkışlarla ses düzenini öğretmeye - göstermeye çalışıyor.



İçerde karşılaştığımız 2. gurup ise biz onlara sahip çıkmadan bize sahip çıkıp tebrik ediyorlar. Şaşırıyoruz önce ama bizim “Gazze Gönüllüleri” olduğumuzu boynumuzdaki Filistin bayraklı atkılarımız ele veriyor. Onlar da atkılarımıza bakıp birbirlerine gösterdikçe anlıyoruz.


Konuşunca BAŞBAKANIMIZ R.T.ERDOĞAN’ın Gazze’ye sahip çıkışından ve DAVOS ZİRVESİNDEKİ haklı tepkisinden aşırı memnuniyet duyan Batı Şeria’dan gelen Filistinli kardeşlerimiz olduğunu da öğreniyoruz. Birlikte resimler çektirip dualar ediyor ve ayrılıyoruz. Sonra nedendir bir Filistinli genç hanım yanındaki yaşlı kadının da teşvikiyle gitmişken geri gelip bizimle tek başına diğer Filistinliler olmadan resim çektiriyor… Bizler gülüşürken bir arkadaşımız da bizi çekiyor.

Kaleden çıkıp otoparka aracımıza gittiğimizde öğrenci gurubun da orada olduğunu görüyoruz onlar da bize çok sıcak davranıyorlar ve çay ikramlarını seve seve kabul ediyoruz. Biz de onlara böreklerimizden ikram ediyoruz. Kardeşlik daha bir pekişiyor. Birbirimize hiç de yabancı değiliz.


Yeni öğrenci gurupları geliyor. Akıllı uslu öğrenciler topluca geziye yönelirken bazı gençler kız arkadaşları ile aslında gezi için değil de arkadaşı ile yalnız kalmak için gelmiş olmalı ki guruptan hemen kopup ikili gezmeye başlıyor.

Cuma saati yakın olduğundan Busra kenti içindeki Ebubekir Sıddık Camii’ne gidiyoruz. Cumaya gelen kadife giyimli bayanlar da dikkatimizi çekiyor. Kadınların cumaya geleneği Türkiye’nin aksine daha kaybolmamış.

Gazze’ye dua, Siyonist İsrail’e lanet edilen uzun bir hutbeden sonra Cuma namazı kılınıyor ve bir de ISTISKA NAMAZI ( yağmur duası namazı )’na davet ediliyoruz. Ama yola çıkmak lazım…

DARAA

Ürdün sınırına tel örgüler kadar bitişik, iki sınır kapısı bulunan ve Şam’a 100 km olan DARAA’ya gidiyoruz.
Daraa’da kısa şehir turundan sonra tarihi en önemli camisi olan Hz Ömer Camii’ne gidiyoruz. Bu arada şehri ikiye ayıran vadinin üstündeki iki köprünün birinden geçerek ulaştığımız bu cami Emeviler dönemine ait ve Eyyübiler döneminde de tadilat görmüş oldukça eski. Kare minareli ve basık taş yapılı camide sütun başlıkları ile antik eserlerden alındığını gösteriyor. Hiçbir kompleks taşımadan bugünün Müslümanına inatla…


Namaz vaktini beklerken uykusuz arkadaşlar arabada uyurken kalanlarımız cami bahçesinde gelip geçenlerin hayret içeren bakışları altında çay demleyip içiyoruz. Bu arada cami girişindeki abdesthane ve içinden girilen tuvalete ayakkabı çıkarılıp içerde terlik giyilerek giriliyor. İnsanlar cami avlusunda da yalınayak dolaşıp bizi şaşırtıyor.


Vakit yaklaşınca ikindi vaktinin cemaati yavaş yavaş geliyor, rüzgar batı kapısını çarpıyor ama kadınlar yine kadife kıyafetleri ile diğer kapıdan gelip içeri giriyorlar. Kadınlar girdiği kapıyı rüzgar her seferinde kapatmasına rağmen yeniden açıyor… Kadınlar Cuma günü vakit namazlarına da geliyor demek ki.

Ömer Camiinin yanında caddenin diğer tarafında başka kalıntılar ve tarihi eserler de görülüyor ama yer ile yeksan… Daraa’da başkaca tarihi bir eser de yok.