21 Eylül 2008 Pazar

ŞURAHBİL bin HASENE

KİLİS'TE ŞURAHBİL bin HASENE(R.A) TÜRBESİ ve ZAVİYESİ
Şurahbil Hasene Zaviyesi’nin giriş kapısından görünümü
Şurahbil Hasene Türbesi ve Zaviyesi Kilis’in kuzeyinde bulunan ve üzerinde varlığı tespit edilmiş kale ile aynı adla anılan “Re’s-ül-Osman Dağı’nın” eteğinde yer alan, bulunduğu yere farklı ve güzel bir atmosfer kazandıran oldukça güzel Kilis’in bugünlerde kullanılmayan meşhur aktaşından yapılmış tarihi bir eserdir. Türbe, mescit ve zaviyeden oluşan yapılar bütününün oldukça eski bir tarihi vardır. “Günümüze gelebilen kitabelerin hepsi onarım kitabesidir. Zaviyenin ne zaman yapıldığı konusunda kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Zaviyenin haziresindeki Şurahbil bin Hasene gerçekten burada gömülü ise, bu zaviye de Türklerin Anadolu’ya yerleştiklerini ortaya çıkarmaktadır. Osmanlı arşivlerindeki 1617 tarihli bir belgede bu zaviyenin ismi geçmektedir. Evliya Çelebi de bu dergâhtan söz etmektedir. Bu da zaviyenin XVII. yüzyılın ilk yıllarında bulunduğunu göstermektedir. Daha önceki dönemi ile ilgili kesin bilgi bulunmamaktadır. Dergâhın banisi ve mimarı hakkında da bir bilgi bulunmamaktadır. Zaviyenin Şurahbil’e ait olduğu söylenen mezarın yanındaki mescit zamanla doğuya doğru genişletilmiş, avlusunun çevresine diğer yapılar da yerleştirilerek dergâh ortaya çıkarılmıştır. Zaviye avlusu ile birlikte 27.85x24.10 m. ölçüsünde dikdörtgen planlıdır. Avlunun üç tarafında üç eyvan, güneydoğu köşesinde mescit, güneydeki eyvanın batısında türbe, doğusunda da mutfak ve kiler, kuzeyinde de derviş hücreleri bulunuyordu. Zaviyenin doğusundaki eyvan mutfak, kiler ile kuzeydeki hücrelerin eyvanın avluya bakan cepheleri muntazam kesme taştan yapılmıştır. Dış cephelerde moloz taşa yer verilmiştir. Mescit ile batısındaki eyvan ve türbe yine düzgün kesme taştan yapılmıştır. Buradaki bir kitabeden 1902 ve 1913 yıllarında bu bölümlerin onarıldığı anlaşılmaktadır. Buna göre zaviyenin en eski bölümleri avlunun kuzey ve doğu kanadıdır.
Zaviyenin dikdörtgen planlı avlusunun girişi batı yönündedir. Bu avlunun güneydoğu köşesinde 14.40x4.15 m. ölçüsünde dikdörtgen planlı mescit bulunmaktadır. Tek sahınlı bu mescidin giriş kapısı üzerinde Kilis Ağası, Hüseyin Ağa’nın 1913 yılında yaptığı onarımı gösteren bir kitabe bulunmaktadır. Mihrabın kuzeyindeki bir kapıdan da sağ tarafta Şurahbil’e ait olduğu sanılan türbe bulunmaktadır. Mihrabın önünde kare mekânlı bir alan meydana getirilmiş ve üzeri küçük bir kubbe ile örtülmüştür. Bu kubbe beşik tonozların ve sivri kemerlerin yardımıyla yan duvarlar üzerine oturtulmuştur. Kubbe kasnağı içten yuvarlak, dıştan da sekizgendir. Bunun dışında kalan bölümler ise beşik tonozlarla örtülmüştür. Mihrap mescidin güney duvarının kenarındadır ve dışa doğru çıkıntı yapmıştır. Mihrabın bir özelliği bulunmamaktadır. Buradaki bir kitabeye göre de bu bölüm 1902 yılında onarılmıştır. Türbeye batıdan girilmektedir. Üzeri çapraz tonozlarla örtülmüştür. Bir büyük, bir de küçük pencere ile içerisi aydınlatılmıştır. İç kısmında bezeme elemanına rastlanmamaktadır. Türbenin batısında 1960 yıllarında yapılan minare bulunmaktadır. Mescidin kuzeyindeki sivri
kemerle avluya açılan eyvanın kuzeyinde kiler ve mutfak yer almıştır. Zaviyenin helâları avlunun kuzeydoğusuna yerleştirilmiştir.”
Şurahbil Hasene Türbesi’nin içinden sandukanın görünümü
İlk Müslümanlardan olan ve Hz. Peygamber (S.A.V) efendimize vahiy kâtipliği yapacak kadar yakın olan bu sahabenin birçok kaynak Hicret’in 18. yılında Kudüs yakınlarında bir salgın hastalık sonucu tam yirmi beş bin kişilik bir asker topluğu ile beraber vefat ettiğini bildirmektedir. Lakin verilen bütün bu bilgilere rağmen Kilis halkı Şurahbil Hasene’nin Kilis’te meftun olduğu konusunda ısrar etmektedir. Kim bilir belki de Şurahbil Hasene o salgın hastalıktan kurtulmuş ve daha sonra Kilis’e gelmiş ve burada vefat etmiştir. Fakat şu hiç kimsenin itiraz edemeyeceği bir gerçektir Şurahbil Hasene’nin dünya üzerindeki tek türbesi Kilis’tedir. Bunun adı makam veya başka bir şey olsun önemli değil. Her geçen gün bu türbe özellikle çevre illerden hatta Bursa, İstanbul… gibi batı illerinden dahi ziyaretçi çeken bir yer, mekân haline gelmektedir. Kilis’te Şurahbil Hasene için yapılan ilk türbenin yapılmasına sebep gösterilen menkıbe şöyledir:
İMDADA YETİŞEN ŞURAHBİL HASENE
Bir vakit, Hicaz civarında bir savaş sırasında Kilisli bir asker çok zor durumda kalır ve hayatı tehlike girer. Tam umudunu kaybettiği, her şey bitti dediği bir anda aksakallı, nur yüzlü biri karanlık geceyi aydınlatarak çıkar gelir ve elinden tutarak onu kurtarır. Sonra bu aksakallının kim olduğunu merak eden asker sorar, “sen kimsin, bana neden yardım ettin?” der. Aksakallı ise ona, “ben senin hemşerinim diyerek elinden tekrar tutar ve askere tayy-ı zaman, tayy-ı mekân yaşatarak bir anda onu Kilis’e bugün türbenin olduğu yere getirir. “bak işte benim yerim burası, ben Şurahbil bin Hasene’yim, senden bu iyiliğime karşılık burada benim kabrimi belli edecek bir türbe yapmanı istiyorum.”der. Ve gözden kaybolur. Asker kendine geldiğinde yaşadıklarına bir anlam veremez. Bir süre sonra Kilis’e gelen asker ilk iş olarak kendisine dendiği gibi Şurahbil Hasene’nin türbesini yaptırır.Bu menkıbeden anlaşılacağı üzere İslam’ın ilk yıllarında Kilis’te böyle bir türbenin varlığı söz konusu değil, zaten türbenin bilinen en geç kayıtlarını; ancak 1617 yılına kadar indirebilmekteyiz. Fakat bu tarih, türbe ve zaviyenin ilk inşâ tarihi değildir. Birçok araştırmacı, tarihçi ve yazar bu karmaşık yapının daha önceki bir tarihte yapılmış olduğu konusunda hemfikirdir.
Birçok kimse bugün türbeyi ziyaret esnasında mutlaka avluda bulunan bu kuyudan şifa bulmak ve dualarının kabul olması niyetiyle su içer.
Yine öyle anlatılır ki, türbenin eski bakıcılarından olan Altun Baba “dede” kalbi çok temiz ve iyi bir müslümandır. Altun Dede bir gün sabah namazı için abdest almak ister ve kuyudan su çeker; fakat ne görsün kuyudan su yerine bir kova altın çıkar. Altun Dede tam üç defa altınları tekrar kuyuya boşaltır. Dördüncüsünde ise, “ Ya Rabbi ben senden altın değil abdest almak için su istiyorum.”deyip kovayı tekrar kuyuya salar ve nihayet bir kova su çeker, abdest alır ve namazını kılar.
İşte bu sebepten dolayı bu kuyunun suyunun şifalı olduğuna inanılır. Şurahbil Hasene türbesine ekseri felçli hastalar getirilir ve bu hastaların tutmayan hastalıklı azaları bu kuyunun suyu ile yıkanır.